sevgili günlük,

bugün, bir çizmeye hapsoldum, bozuk bir fermuarı açmaya çalışırken ojelerim çıkacak diye korktum. fonda cemil ipekçi, derya baykal ve dondurulmuş embriyolardan, dondurulmuş pizzadan bahseder gibi bahseden bir doktor amca vardı, tv’yi açık bırakıp gitmiş annem. yaklaşık bir saatlik bir mücadeleden sonra sabunlu fermuar pense marifetiyle açıldı ve ayağım nihayet serbest kaldı. giderayak kendime hürayak ismini…

salinger’ın ardından

“Ego ego ego. Bıktım usandım. Kendiminkinden de, başkalarınınkinden de. Bir yere varmak, farklı ve ayrıcalıklı bir şeyler yapmak, ilginç biri olmak isteyen herkesten bıktım usandım. İğrenç bir şey bu -iğrenç iğrenç. Kimin ne dediği umurumda bile değil.”“Sırf rekabetten korkmadığından emin misin? Bu işten fazla anlamam ama, iyi bir psikanalist -yani gerçekten yetenekli biri- senin bu…

I’m a loser baby, so why don’t you kill me?

sizce ne kadar rasyonel? akademiyi bırakıp köye yerleşen ve bahçesinde domates yetiştiren bilim adamı,tüm ilmini ve sevenlerini bırakıp, zamanının çoğunu ne olduğu bilinmeyen bir adamla geçiren alim, kürküyle ciğer satan kadı,ben siftah yaptım, karşı dükkana bir gitseniz o arkadaşım henüz yapmadı diyen esnaf,tüm servetini muhtaçlara bağışlayıp mütevazı bir hayat süren eski kodaman,tüm servetini yakıp dövüş…

hikayeler

hikayenin biri insan ve Allah ilişkisi hakkındadır, ibn tufeyl yazmıştır, hay bin yakzan’ın ıssız adadaki serencamını anlatır. hikayenin diğeri insan ve öteki insan arasındaki ilişki hakkındadır, daniel defoe yazmıştır, ve robinson crusoe’un ıssız adada cuma’yla karşılaşmasını, efendi-köle ilişkisi üzerinden anlatır. hikayenin bir diğeri de insanlar ve dharma initiative hakkındadır 😛 insan ve Allah ilişkisi hikayesi…

yol

yolculuk gittikçe daha keyifli bir hâl almaya başladı.fekat keyif de geçer, gider.nefes alıp vermek gibi çünkü herşey.tutarsan ölürsün.halbuki hayat bak ne güzel. şahsi yolculuk keyiflendirici tarifim:bir müziği dinlerken içindeki tüm sesleri tanımaya çalışmak, kulak kesilmek gibi,bir yemeğin içinde neler olduğunu tahmin etmeye çalışmak ve tatlara odaklanmak gibi,yolu izlemek, karşıma neler çıkardığını görmek ve tahminler yürütmek.

olan biten

küçük bir çocuk gibi öğrenmeye çalışıyorum işte.

hayat

foucault’cuğum, mektubunda hayatı sanat eseri gibi yaşamanın güzelliğinden bahsetmişsin. güzel olmasına güzel de, biraz kullanışsız geldi bana. kolaylıkla yapısökümüne uğrayabiliyor sonra hayat ve söküp söküp yeniden örmek, sökülüp sökülüp yeniden örülmek yorucu olabiliyor. ankacığım, biliyorum ki sen küllerinden yeniden doğabilirsin. ama en ölümsüz süper kahramanlar bile yorulabiliyor ve güçleri zayıflayabiliyor, abartma istersen. ve yüzlerine o…

konser konsantrasyonu

bazenleri konser izlerken o anın içine giremediğim olur, gözümü kapasam müziği duyacağım, turnanın yuvasına duyduğu özlemi anlatan bir japon türküsüyle japonya’ya gidecek gökte bir turna olacağım ama gözüm açık olunca salon bir konser salonu, ben de bir seyirci olarak kalıyorum. ve sadece seyirciyken bazı konserlerde icra edilenle aramdaki mesafe çok açık olabiliyor, gayet güzel bir…

analyze these

gençliğe hitabe, gençliğin cevabıotomatik portakal,on dakikalık 30 tane ses kaydı,bir de cinsiyetçilik anket şeysi. bütün bu şeylerin bittiği gün için güzel birşeyler düşünüyorum.