rüya denen garip şey

gün  içinde bir aradalar, evlerinde yahut sokakta, çarşı, pazarda, sohbet ediyorlar, iş yapıyorlar. gece olunca herkes kendi köşesine çekiliyor. beraber bir köşeye çekilenleri de var. bir yere uzanıyor ve gözlerini kapıyorlar. sanki dış dünyayla bütün bağları kopuyor. uyuyorlarmış ve “rüya” dedikleri bir şey görüyorlarmış. tüm gece boyunca, sayısız şey tecrübe ediyor, hiç görmedikleri yerlere gidiyor,…

haruki murakami okumayı neden seviyorum?

çünkü bazenleri wong kar wai’ye benziyor ve bazenleri de  j.d. salinger’a. peyki wong kar wai izlemeyi neden seviyorum? çünkü herşey ne güzel uçuşuyor filmlerinde. bir insanın zihninin içi gibi, duygularının gelip geçişi gibi..çünkü başka filmlerin çoğu hep çok rasyonel, hep zamanın bağı var. wong kar wai çok güzel kırıyor bağları; son kullanma tarihi gelen konservelerle,…

bir yaz gecesi eğer bir yolcu

birbirini tanımayan on beş kişi gecenin bir yarısı, bir sayfiye şehrinden bir minibüse biner. evlerine gidecekler, niyetleri bu. dinlenip uyuyacaklar, sabah denize girerler belki. birazdan inecekler minibüsten, aman ne karanlık yollardan geçiyorlar…bir şey olsa, basit bir şey.. mesela benzini bitse minibüsün.. bu gecenin karanlığında, kimselerin geçmediği bu yolda.. birbirini tanımayan bu yolcular, artık kader arkadaşı…