çocuk sahibi olmak?

çocuk sahibi olmak diye bir tabir var ya, ürkütücü geliyor bana bu. bir çocuk dünyaya geliyor, onun dünyaya gelmesi için gerekli şartları hazırlamış bir anne baba oluyor, dünyaya geldikten sonra da sağlıkla hayatta kalabilmesi için şartlar hazırlamaya devam ediyor bu anne baba ve bu sayede çocuk “sahibi” olmuş oluyor, ürkütücü değil mi? diyelim çocuk sahibi…

başka biri oldurulmak

“selam, benim adım Frank, Çince Feng yi.” selam feng yi, sabah sabah hüzünlendirdin beni.

kral kim kızım?

bayan şöbiyet’e bir mektup: esasen hayat hep zor ama kralsan daha zor tabii. lacan acaba kim daha deli der, kendini kral sanan bir deli mi, yoksa kendini ilişkilerin ona yüklediği anlamlardan bağımsız olarak kral zanneden bir “kral mı”? güzel soru değil mi? yani bir kralı kral yapan ona kral denilmesi, hani filmlerde bir afrika kabilesinin…

şubat

şubat ayı benim için bir nevi hayata dönüş ayı oldu, çünkü ocak ayındaki hayatıma ben hayatta hayat demem 🙂 o kadar çok çalıştım ki ocak ayında, artık ay sonunda bir televizyon kanalımız bile olmuştu. gündüz ve hatta akşamları çalışırken, geceleri de rüyamda çizgi filmler gördüm, rüyalarımı önce hızla geri sarıp, sonra yavaşça ileri sardım ve…

kader kısmet conatus

Bak Kafka Tamura. Şu an hissettiklerin, çoğu Yunan tiyatro oyununda da motif olarak kullanılan bir şey. İnsan kaderini değil kader insanı seçer. Bu, Yunan tiyatrosunun temel dünya algısıdır. Sonra, bu trajik özellik de, Aristoteles’in söylediği bir söz, ama kaderin bir cilvesi olarak, söz konusu kişinin eksikliği değil, güzelliği payanda olarak kullanır. Ne demek istediğimi anlayabiliyor…

pera’da frida, sahilde kafka

bayan iskarpin bir aydır rüyasında beni görüyormuş. son olarak pera müzesinde frida sergisine gittiğimizi görmüş, pera’da oturup sohbet ettiğimizi. düne kadar görmediği bir yermiş müze, dün gidip rüyasındaki yerin aynısı olduğunu görünce çok şaşırmış, bunu anlatmak için aradığında ise bayan stiletto ile bu sergi hakkında mesajlaşıyordum,gitmediysen yarın beraber gidelim demişti sergiye. bu mesajlaşmadan hemen evvelinde…

rüya

geçen gece çok rüyalar gördüm, çok ilginçti, çok zengin ve çok sembolik. seviyorum rüyaların o sembolik dilini. bu dile aktarılınca çok anlamlar kaybolur, bunları düşünürken yani gördüğüm rüyaya kimseyi davet edemeyeceğimi, şahit tutamayacağımı filan düşünürken, şu hayatta en anlatılamaz, en şahsi, en yalnız, en mahrem, en bana ait, bana özgü yaşantının rüya görmek olduğunu fark…

Hafifletici sepetler hafifletmiyor beni

Helallik alasım var kapı kapı dolaşıp ama olmaz işte, belki ölür giderim, belki ölür giderler ama o konuşmaları da yapamam, çünkü hayat devam ediyor, çünkü köprünün altından çok sular akıyor. Su akıyor ve “deli değilim ben” ama dönüp bakıyorum işte, bakıp bakıp dertleniyorum suyun geçtiği yerlerde değdiğim taşlara. Dertlenmeyeyim mi ya böyle ölürsek. Halbuki gitsem…

alnımda düşünce izleri :P

ortaokuldayken okula, bizi ergenlik süreciyle ilgili bilgilendirmek için bir uzman gelmiş bir de kitapçık getirmişti. hemencecik dikkatle okuduğumuz kitapçıkta ergenlik dönemi sivilcelerinden bahsediyordu, genç kızlığa ilk adımdı kitapçığın adı. hiç sivilcem yoktu halbuki sınıfımızın havalı kızlarının alınlarında hep sivilceler vardı. genç kızlığa adım için sivilce lazımdı, niye sivilcem yok diye dertlenmiştim. şükürler olsun ki pek…